ORTADOĞU’DA “POLİTİKA” İÇİN “POETİK” BİR ALAN SAVUNMASI
Celal Soycan
1/Yakın birkaç on yılda, ulusal ve küresel düzeyde süregiden politik karmaşanın kimlik odaklı negatif enerjisine tanık oluyoruz. Özellikle uluslaşma sürecinde dramatik kırılmalar yaşayan Ortadoğu toplumları, bu gerilimi Doğu/Batı dikotomisine dayalı ağır bir şizofrenik yarılma biçiminde deneyimlemeyi sürdürüyor. Modernizme içkin sorunsallar etrafında kümelenen bütün bir kültürel alanı Öteki kavramına kilitleyen epistemik fay hattı da bütün enerjisini hâlâ ve hep buradan depoluyor.
Politik retorik, ötekiyle ilişkide en ileri düzeyi “ tahammül “ olarak işaretler; demokrasi vaadini de buradan hareketle anlamlandırır. Söylemek bile fazla: Politikanın bu retoriği ötekiyle ilişkide kendine tıkalıdır, monolojiktir.
Edebiyat, yalnızca bu noktada bile ve tam da şimdi politik retoriğe müdahale etmelidir, edebilir. Başka bir söyleyişle, politik retoriğin çizdiği zihniyet haritasının yapısökümü için poetika bir imkân olarak konuşulmalıdır.
Edebiyat ve özellikle roman diyalojiktir; toplumu birbirleriyle tahammül sınırında bakışan , konuş(a)mayan farklılıklar yığını olarak değil, diyalog içinde ötekine doğru yol alan bireyler toplamı olarak düşünür. Heidegger’in işaret ettiği öteki-ile varolan özneyi temsil eden kurgusal özne, doktrin oluşturmak üzere konuşmaz; ötekini kendisi için bir ayna olarak araçsallaştırmaz, tam tersine ötekinden kendine gidip gelerek eksiğini gidermeye çalışır. Bu nedenle edebiyat sorular rejimidir; okuru da yanıtını göze alamadığı sorularla tedirgin eder. Suça ve masumiyete, günaha ve sevaba, ışığa ve karanlığa, doğuma ve ölüme, aşka ve yalnızlığa , geçmişe ve geleceğe bir bütün olarak sahip çıkan yeni bir diyalektik sunar. Dilin dip sularında deneyimlediği anlamla bakar dünyaya.
2/ Buradan hareketle, beş bin yıllık bilindik tarihi, son iki yüz yıllık kanlı dökümü, ama özellikle de hazırdaki çırpınışlarıyla Ortadoğu’ya hikâyelerin antropolojisi/ arkeolojisi içinden bakarsak, örneğin birer toplumsal bilinçaltı ve bellek kaydı halinde çalışan romanların ve daha eski yazılı metinlerin yapısökümünü yaparak ilerlersek, yeni zamanlar için yeni yorumlara varabilir miyiz ? Ortadoğu halklarının bütününü aynı anlam zincirinin halkaları halinde kavrayan bir poetikayı politik retoriğin yerine ikame edebilir miyiz ?
Hayri K. Yetik, bir edebiyatçı olarak bu sorularla sokuluyor Ortadoğu’nun edebi hafızasına ; karşılaştırmalı edebiyat üzerinden bütün Ortadoğu halklarının edebi metinlerini didikliyor. Oradan devşirdiği romantik tatlarla bakıyor güne ve yaşanılan boğucu kaosu edebiyatın vicdanı içinden aşmayı deniyor. Ortadoğu’nun ruhu, yazara göre “ engellenmiş özne” dir ve soru şudur: “Şimdi, dışsal baskıyı atlatıp özerkliğini ve özgürlüğünü yaşayarak etkinleşebilir mi?
İki başlılık anlamına da gelebilen iki kültürlülük karmaşasını aşarak geçmişin ve geleceğin sislerini aralayıp romantik bir devrim başlatabilir mi? Arkaik ve klasik çağlarındakinden farklı olarak bu kez idealizme boğulmadan dünyayı devrimci biçimde romantikleştirip bütünselliğini gerçeğin estetiğine kavuşturabilir mi ?”
Okurla birlikte arayacağı yanıta hazırlık için sıkı bir başlangıç metni kurmuş Hayri K. Yetik. Baştan sona entelektüel bir zihnin tarayabileceği bütün dehlizlere çekincesiz dalarak , yer yer koyu romantizme de açık bir gelecek tasavvurunu dile taşıyor. Ortadoğu’da geçerli hakikat rejimine, iktidar kalıplarına ve politik retoriğe karşı bir imkân olarak Ortadoğu edebiyatını dil ve sınır aşırı bir ahlâkla anlamaya, birinden ötekine kavuşmaya çalışıyor.
Kimlik odaklı politik retoriğin aşılması, romantik bir masumiyet ve arınma hamlesinin ötesinde, bütün bu kimlikleri enine kesen bir suçla yüzleşmeyi de ön gerektiriyor. Küresel kapitalist ağı dizginsiz geliştiren finans kaynağı içinde Ortadoğu’nun payı büyüktür; sermaye dediğimiz olgu bütün dinlerin ve kimliklerin üzerini örterek büyüyor. Modernleşme adı altında sürdürülen yeni pazar açma çalışmalarında Ortadoğu’lu taşeronlar konuşulmadan, İsviçre bankalarında uluslararası sermayeye eklemlenen Arap sermayesi göz ardı edilerek bulanık bir kimlik sorunu aşılabilir mi? Öte yandan, yazarın sözleriyle : ” Siyasal İslâmın kökene dönme ediminin dinsel sürümü sayılabilecek bir modernite savunusunun farkı yalnızca laikliği ve pozitivizmidir; dinselleştirilmiş biçimi zaten böyledir; onun ötesinde o da insanlığın demokratik kazanımını, evrensel bakış açısını askıya alarak ya da yok sayarak Avrupa Birliği vb. ekonomi örgütleri inşa etmeye kalkışmakla yürürlükteki egemenlik biçimlerini desteklemekle insanlığın mutluluğunu ertelemiş, enerjisini harcamış olacaktır.”
3/ Ortadoğu’yu cehenneme çeviren Batı aklı, en büyük gerekçesini ve epistemik dayanağını köktenci ve otoriter Arap ideolojilerinde bulur. Aşkınlaştırılarak ontolojik bir içeriğe de kavuşturulan bu ideolojiler, bir inançlar bahçesi olan bu romantik havzayı lanetli sınırlar üzerinden kan gölüne çevirdi. Böylece, küresel sermaye bir yandan enerji ihtiyacını yeni koşullar üzerinden güvenli hale getirmeye çalışırken, öte yandan ve asıl olarak da bu coğrafyayı kapitalist pazarın rasyonellerine uygun bir zihinselle donatmaya çalışıyor. Demokrasi ve insan hakları üzerinden işleyen retorik, kendine özgü bir mantıkla bu konuda da seçmeci davranıyor, küresel finansa doğrudan katılan Arap sermayesine ait sınırlara dokunmuyor. Buncası bile, politik olanla poetik olan arasındaki ahlaki uzlaşmazlığı göstermeye yeterlidir. Hayri K. Yetik,” Romantik Ortadoğu/ Metinlerarası Bir Deneme” adlı bu oylumlu ve derin emekle meydana getirdiği eserinde özellikle bu paradoksu yazılı metinler üzerinden çözmeye çalışmış. Ortadoğu’nun zihin haritasında ve toplumsal bilinçaltında korunagelen zihnin üst düzey yetileri aşk, güzellik, ahlâk, erdem, vefa ve estetik zengin edebi mirasta saklı duruyor. Bu coğrafyada yeni bir gelecek tasavvurunun bu mirasa kör bakarak tutunması olanaksız. Roman, kendi akışkan matematiği içinden Ortadoğu’yu kat ederek farklılıkları aklın ve vicdanın diyalektik salınımında içselleştirir; öfkenin ve mutlak haklılığın körleştirdiği köktencilik, bu romanlarda hakikatine kavuşan kıymetler karşısında suskun ve acizdir. Yazarın okuru sürüklediği bu metinler, evet, şiirsel bir evreni işaret ederler. Orada tutuklu kalmış değerler dizgesi içinden yeni bir anlam dünyası inşâ edilebilir ve bellek çözülebilir. Ortadoğu’nun tarihi de buradan başlayarak aşılabilir.
4/Türkiye özelinde doğuşuna yeterince vakıf olduğumuz modern roman, bütün Ortadoğu’da da benzer sancılarla ve yüklerle olgunlaşmıştır. Tarih yazımının ağır basıncına maruz kalan ilk roman denemeleri, hızla evrilerek geleneksel anlatılarla, metinlerle ve toplumsal bilinç katmanlarıyla temas eder; verili tahayyülün sınırlarını zorlayarak bu türün evrensel örnekleriyle beslenmeye başlar. Böylece modern romana özgü diyalojik dile tutunarak, toplumsal bilinçaltında saklı katmanların arkeolojisine yönelir; çağdaş epistemik verilerle buluşarak somut insana dair meselelere dalar. Politik retoriğin ideolojik aygıtlar üzerinden normlaştırdığı olgular, ilk kez bu romanlarla çözülmeye başlar.
Örneğin ataerkil/homofobik dilin örttüğü kadın, erken 2o. Yüzyılın başında Halide Edip, Mısırlı Anbara Selâm, ve Hüda Şaravi gibi romancılarca kıyısından kurcalanır. Bu coğrafyada romanın konu edindiği her meselede ortak imgeler, kurgular, düşünsel sınırlar ve araçsallaştırma çabalarında ilginç çakışmalar gözlenir; buradan da neredeyse ortak bir tarih yazımına ulaşmak mümkündür. Buysa, Batı’nın oryantalist/düzleştirici tarih yazımından ayrı, kendi sözünü biçimleyen ve toplumsal hafıza kayıtlarına yönelen özerk bir kültüre işaret ediyor. “Küresel Pazar” arayışının dikte ettiği teknokültürel yapı tam da buradan bozguna uğratılabilir mi? Yazar, günümüz Batı toplumundaki geniş kültürel alan taramaları yanında doğunun kadîm anlatıları ve özellikle ontolojik zihin katmanları üzerinden, oryantalist tarih yazımına karşı “ Romantik Ortadoğu”nun edebiyatını sahneye çağırıyor.
Israrla sanatın, edebiyatın imkânlarını hatırlatıyor: “ olduğumuz şeyi, gerekirse teknolojiyi ve hız ideolojisini de ret ederek, her türlü bağlılıktan bağımsızlaşabilmemiz için bizi esinlendirecek sanat…” Bu elbette romantik bir saptamadır ve gücünü de insana inanmaktan alır. İnsan iradesinin dolaysız belirişi olan ve bunun da ötesinde “ tinsel bilimlere dayalı bir edebiyat”, Ortadoğu’nun duygu yüklü sesini bize yeniden duyurabilir. Karşılaştırmalı edebiyatın diyalojik anlatılarıyla anlam kazanan bir gelecek tasavvuru mümkündür. Dünyayı, yalnızca kendini seyredeceği bir ayna olarak alımlayan, bütün anlam düzeneklerini kodlanmış görselliğe emanet eden Batı algısının aşarak, ötekine doğru açılarak özneleşen ve cemaat duygusunu böylesi bir temasla besleyen kadîm Ortadoğu insanı, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Farsça, Ermenice, Süryanice ve İbranice metinlerde; tahkiyelerde, mesnevilerde, menakıpnamelerde, masallarda, mesellerde, halk hikayelerinde ve modern yazınsal türlerde hâlâ soluk alıp vermektedir.
Hayri K. Yetik öncelikle Türkçenin olgun bir şairidir ve Ortadoğu’nun emzirdiği bir oğuldur. İnsanı insana kör ve sağır kılan kapitalist Pazar ahlaksızlığı ve tüketim cinneti karşısında insana inanıyor; aşka , tevekküle, sabra ve kardeşliğe sığınıyor. Edebiyatın cümle kapısı önünde çul sermiş, bağdaş kurmuş ve çanak uzatmıştır. Altı yüz sayfalık bu yoğun emek ürünü kitabında insan dileniyor ve tertemiz bir dille okura, sana ve bana ulaşmaya çırpınıyor: ”Ötekileştirmeyen, ötekilik kompleksine de kapılmayan, ‘kendini hep kendi olarak yeniden bulan bilincin özerkliğine zarar vermeden doğa denilen bütünün bir parçası, adaleti özü bilen, ‘doğayla helalleşebilen’ bir yenilenme, ‘ ibretle bakıp hilm ile söyleyecek’, Melameti tasavvurundaki insanın cömertlik, yardımlaşma, vicdan,sevgi, vefa, etik bağlılık, züht, hicap, kerem, hilm, kanaat, merhamet, şükür, rıza, vb. göstergelerle yeni zamanların ahlâkı için denek taşı seçilebilir.”
Elimizdeki Romantik Ortadoğu/ Metinlerarası Bir Deneme, üç kitap olarak tasarlanan bütünün son kitabıdır. Geriye doğru Metinlerin Adaleti ile Sözün Hacmi/ Sözün Vicdanı da okura ulaşacaktır.
Yeri gelmişken: Ayrıntı Yayınları’nı da onca verimi yanında böylesi kapsamlı bir telif eseri okura taşıdığı için kutluyorum.
Cumhuriyet Kitap / sayı 1299